10116,83%0,40
35,78% -0,03
37,30% 0,05
3192,27% 0,70
5098,44% 0,60
Partisinin gündem değerlendirmesini kamuoyuyla paylaşan HÜDA PAR Sözcüsü Yunus Emiroğlu, “Bolu’da meydana gelen bu büyük felaketin sorumluları, sıfatı ve rütbesi ne olursa olsun açığa çıkarılmalıdır.” dedi.
HÜDA PAR Sözcüsü Yunus Emiroğlu, partisinin iç ve dış gündeme dair değerlendirmelerini kamuoyuyla paylaştı.
Bolu’daki yangın faciasına dair partisinin değerlendirmesini paylaşan Emiroğlu, “Türkiye, son yıllarda büyük felaketlere tanıklık etti. Son olarak Bolu Kartalkaya’da ihmaller zinciri sonucu elim bir yangın faciasında, yarısına yakını çocuk olan 78 vatandaşımızı kaybettik. Hepimizi derinden sarsan büyük felaketler sonrasında olayın nasıl olduğu, kimlerin sorumlu olduğu günlerce bazen de aylarca yanlış zeminde tartışılmaktadır. Çok kere ilgililer birbirini suçlayarak kendini aklama çabası içerisine girmekte fakat maalesef benzer hadiselerin tekrar yaşanmaması için hangi önlemlerin alınması gerektiği konusunda mesafe alınamamaktadır. Bu nedenle insan hatası, ihmali, acemiliği veya denetimsizlik nedeniyle yeni bir felaket yaşanıncaya kadar konu kapanmaktadır.” dedi.
“Denetimsizlik facialara yol açıyor”
Denetimsizliklerin facialara yola açtığını belirten Emiroğlu, Bolu’daki yangın faciası ve diğer yangınlarla ile ilgili de şunları kaydetti:
“Ticari ve ekonomik kaygılar, minimum maliyet düşüncesi, risklerin küçümsenmesi ya da insan hayatının hak ettiği değeri görmemesi nice insanımızın hayatına mal oldu. Maalesef tavizsiz denetim yerine ihmal ve göz yumma veya ‘idare etme’ anlayışı hâlâ sürmektedir. Gelinen noktada denetim mekanizmalarının gözden geçirilmesi ve önleyici tedbirlerin artırılması ertelenemez bir zorunluluk halini almıştır. Bu bağlamda; iş sağlığı ve güvenliği kurallarının tavizsiz uygulanması, riskli işlerde çalışanların eğitim süreçlerinden geçirilmesi, insanların tedbirlere uyma konusunda bilinçlendirilmesi ve caydırıcı müeyyidelerle kurallara uymaya zorlanması sağlanmalıdır. Öte yandan Bolu’da meydana gelen bu büyük felaketin sorumluları, sıfatı ve rütbesi ne olursa olsun açığa çıkarılmalıdır. İhmaller zincirinin halkalarını sadece tespit ile yetinilmemeli, -ihmal, kasıt veya acemilik- hangi nedenle olursa olsun görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyenlere hukuk önünde mutlaka hesap sorulmalıdır.”
“Bankaların bireysel müşterilere gelirlerinin çok üzerinde kredi kartı limitleri sunmasına şiddetle karşı çıkıyoruz”
Açıklamalarına bankaların kredi kartı politikalarını eleştirerek devam eden Emiroğlu, “Bankaların, müşterilerine gelirlerinin 8 katına kadar kredi kartı limiti sunması, vatandaşları büyük bir borç sarmalına sürüklemektedir. Ödeme günlerinde sadece asgari ödemeleri yapabilen vatandaşlar, yüksek faiz oranlarıyla borçlarını ödeyemez hale gelmektedir. HÜDA PAR olarak, bankaların bireysel müşterilere gelirlerinin çok üzerinde kredi kartı limitleri sunmasına şiddetle karşı çıkıyoruz.” diye belirtti.
“2024 Eylül ayı itibarıyla borçlu sayısındaki artış yüzde 60 oranında gerçekleşmiştir”
Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi’nin açıkladığı bazı istatistikleri hatırlatan Emiroğlu, “Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi'ne göre; 2024 Kasım ayında kredi kartı borcunu ödeyemeyen kişi sayısı 1 milyon 236 bin 714'e ulaşmışken, 2020’de bu rakam yalnızca 397 bin 237 idi. Yani, sadece 4 yıl içinde bu sayı yaklaşık 3 kat artmıştır. 2024 Eylül ayı itibarıyla borçlu sayısındaki artış yüzde 60 oranında gerçekleşmiştir. Bankalar arası kart merkezi verilerine göre, 2024 yılında banka ve kredi kartlarıyla yapılan harcama tutarı 14 trilyon 867 milyar 249 milyon lira olarak kaydedilmiştir. En büyük harcama kalemi ise 2 trilyon 307 milyar 842 milyon lira ile market ve AVM sektöründe yapılmıştır.” dedi.
“Hükümet, vatandaşların borç batağına saplanmalarına engel olmalıdır”
Bankaların, bireysel müşterilere sundukları kredi kartı limitlerini gelirle orantılı bir şekilde belirlemesi gerektiğini söyleyen Emiroğlu, “Pandemi sonrası enflasyonist ortamda, vatandaşlarımız kredi kartlarıyla yaptıkları harcamaları ödemekte zorlanmakta, bu durum borçlu sayısındaki artışı hızlandırmaktadır. Bu noktada hükümetin acil olarak harekete geçmesi gerekmektedir. Bankaların, bireysel müşterilere sundukları kredi kartı limitlerini gelirle orantılı bir şekilde belirlemesi sağlanmalıdır. Aksi takdirde, toplum daha fazla borç sarmalına girecek ve vatandaşlar daha da zor bir duruma düşecektir. Ayrıca, kredi kartı borçlarının yapılandırılması adına derhal adımlar atılmalı, halkın üzerindeki ekonomik yük hafifletilmelidir. Hükümet, vatandaşların borç batağına saplanmalarına engel olmalıdır.” ifadelerini kullandı.
“Aile Destek Programı ödemelerine dair henüz bir açıklama yapılmaması ekonomik zorluklarla mücadele eden vatandaşlarda endişeye yol açmaktadır”
Aile destek ödemelerinin yeniden hayata geçirilmesi gerektiğini ifade eden Emiroğlu, “Aile Destek Programı, 2022'de ihtiyaç sahiplerine yönelik başlatılıp 12 ay boyunca ödemeler yapılmıştır. Program, iki kez uzatılarak 2024 yılının aralık ayına kadar devam etmiştir. Ancak, 2025 yılı için ödemelerin devam edip etmeyeceği konusunda henüz resmî bir açıklama yapılmamış olması, ekonomik zorluklarla mücadele eden vatandaşlar arasında endişeye yol açmaktadır. 2025 yılının ‘Aile Yılı’ ilan edilmesi, aile yapısının korunması ve sosyal refahın artırılması adına sosyal yardımların devam edeceği yönünde bir beklenti oluşturmuştur.” diye belirtti.
“Aile destek programı ödemeleri devam etmelidir”
Sosyal yardımların devamının sağlanması gerektiğini söyleyen Emiroğlu, “Vatandaşlarımızın mevcut ekonomik şartlar göz önüne alındığında, destek ödemelerinin sürdürülmesi bir ihtiyaçtır. Aile Destek Programı gibi sosyal yardımlar, ekonomik zorlukların arttığı bu dönemde ailelerin geçim sıkıntısını hafifletecektir. Dar gelirli ailelerin enflasyon karşısında korunması, sosyal devlet olmanın gereğidir. Bu yüzden, Aile Destek Programı’nın uzatılmasıyla ilgili resmî açıklamanın bir an önce yapılması büyük önem taşımaktadır. Yetkililerin hızlıca harekete geçip vatandaşları bilgilendirmesi, toplumda güveni artıracaktır. Sosyal yardımların devamı, toplumun refahını artırmak ve ekonomik istikrarı desteklemek için önemli bir adımdır.” dedi.
“Gündüz kuşağı programları tamamen yasaklanmalı”
Gündüz kuşağı programlarının yasaklanması gerektiğine dair Partisinin çağrısını yineleyen Emiroğlu, şunları kaydetti:
“Geçtiğimiz günlerde RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, defalarca uyarı yapılmasına ve ceza uygulanmasına rağmen TV kanallarının gündüz kuşağı programlarında kurallara uymadığını itiraf etti. Bu programlarda reyting uğruna insanların özel hayatları 85 milyon kişiyle paylaşılmakta ve aile mahremiyeti ihlal edilerek ülke gündemi dedikodularla şekillendirilmektedir. İnsanların özel hayatlarının tüm detaylarıyla araştırıldığı ve adeta bir yargı organı gibi hareket edilen bu programlarda, sunucular yargıç rolü üstlenmektedir. Programlar, mahkeme salonu gibi sunulmakta ve milyonlarca kişinin karşısında kimin suçlu, kimin mağdur olduğuna karar verilmektedir. Adalet bekçisi imajı verilerek suç ve ahlaksızlığı normalleştirme çabasındaki bu programlar, bir 'millî güvenlik' sorunu haline gelmiştir. RTÜK Başkanı'nın bu programlar karşısında çaresizliğini ifade etmesi kabul edilemez. Derhal gerekli adımlar atılmalı ve aile kurumunu hedef alan her türlü yıkıcı yayın yasaklanmalıdır.”
“Gazze’ye yönelik saldırılar, binlerce insanın hayatını derinden etkilemiş, özellikle ortopedik kayıplar yaşayan bireyler için hayatı daha da zorlaştırmıştır”
Açıklamalarına partisinin dış gündeme dair değerlendirmelerini paylaşarak devam eden Emiroğlu, “siyonist işgal rejimi, 15 ay boyunca düzenlediği saldırılarda sağlık tesislerini vurmuş, onlarca sağlık görevlisini katletmiş ve sağlık sektörünü doğrudan hedef almıştır. 7 Ekim 2023'ten bu yana, devlet ve özel hastaneler dâhil, bölgede bulunan 38 hastaneden 34'ü işgal rejimi tarafından kullanılamaz hale getirilmiştir. Saldırılarda 80 sağlık merkezi tamamen hizmet dışı kalırken, 162 sağlık kurumu da tahrip edilmiştir. Gazze’ye yönelik saldırılar, binlerce insanın hayatını derinden etkilemiş, özellikle ortopedik kayıplar yaşayan bireyler için hayatı daha da zorlaştırmıştır. Bu kardeşlerimizin protez, fizik tedavi ve rehabilitasyon süreçlerine erişimi büyük bir ihtiyaçtır.” dedi.
“Gazze’de yaşanan acıları bir nebze de olsa hafifletmek için birlikte harekete geçelim!”
“Yaralıların Türkiye’ye getirilip tedavi edilmesi, protez desteği sağlanması ve hayatlarını sürdürebilmeleri için gereken her türlü yardımın yapılması hayati önem taşımaktadır.” diyen Emiroğlu, “Medeniyet anlayışı, tarihsel sorumluluğu ve insanî yardım misyonu doğrultusunda, Türkiye bu yaralıları kabul etmeli ve tedavi imkânı sunmalıdır. Sağlık kuruluşlarımız, bu kardeşlerimizin tedavisinde öncülük edebilir ve onları hayata yeniden bağlayabilir. Yetkililere çağrımız, bu masum insanlara el uzatmalarıdır. Gelin, Gazze’de yaşanan acıları bir nebze de olsa hafifletmek için birlikte harekete geçelim!” çağrısında bulundu.
“Terör rejimi, Gazze’deki ateşkes sürecinde Batı Şeria’yı Gazze’ye dönüştürme girişimlerine başlamıştır”
Son olarak terör rejiminin Batı Şeria’daki saldırıları ve Dünya Kudüs Haftası’na dair partisinin açıklamalarını paylaşan Emiroğlu, “Gazze'de ateşkes ve esir takasını içeren anlaşma 19 Ocak’ta yürürlüğe girdi. Ancak terör rejimi, Filistinlerin üzerine ateş açarak ateşkesi şimdiden defalarca ihlal etti. Bu ihlaller, 6 haftalık ateşkes sürecinin sonunda işgal güçlerinin bölgeden çekilmesiyle ilgili kaygılara yol açmaktadır. Terör rejimi, Gazze’deki ateşkes sürecinde Batı Şeria’yı Gazze’ye dönüştürme girişimlerine başlamıştır. siyonist yetkililer, işgal girişimlerini gizleme gereği duymamaktadır.” dedi.
“Hukuk tanımayan işgalcilerin diplomasi yoluyla engellenmesi mümkün değildir. Terör rejimi sadece güçten anlar!”
“Terör rejimi, Mahmud Abbas liderliğindeki El-Fetih yönetimiyle koordineli olarak Batı Şeria'nın kuzeyindeki Cenin Kampı'na saldırmış; bu saldırılarda 12 Filistinli şehit olmuş, 50 kişi yaralanmıştır. İşgal planlarını reddeden 2000 Filistinli aile ise kamptan ayrılmak zorunda kalmıştır.” diye belirten Emiroğlu, şunları kaydetti:
“siyonistlerin, ‘2025’in Batı Şeria’yı sözde ilhak yılı olacağı’ yönündeki açıklamalarının ardından gerçekleşen bu saldırıların, terör rejiminin ateşkesi sadece başka alanlara yönelmek için bir fırsat olarak kullandığını göstermektedir. Hukuk tanımayan işgalcilerin diplomasi yoluyla engellenmesi mümkün değildir. Gazze’de onarımı onlarca yıl sürecek bir yıkım bırakan, on binlerce kadın ve çocuğu katleden işgalciler, Batı Şeria’yı ilhak ederek olası bir Filistin Devleti kurulma ihtimalini tamamen yok etmek istemektedirler. Gerekli tedbirler alınmazsa, siyonist işgal rejimi adım adım planını hayata geçirecektir. Filistin halkını 15 aydır yalnız bırakan, hâlâ terör rejimiyle sözde normalleşme görüşmeleri yapan bölge ülkeleri, bilerek ya da bilmeyerek bu plana ortak olmaktadır. Batı Şeria’nın Gazze’ye dönüştürüleceğine yönelik beyanlar, terör rejiminin barış ya da diplomasiden değil sadece güçten anladığını gösteren bir itiraftır.”
“Müslüman halklar; kendi yönetimlerine yönelik yaptırım baskısını artırmalı, kınamanın ötesinde fiili adımlar atılmasını talep etmelidir”
Gazze’den sonra diğer Filistin topraklarında başlatılan saldırıların Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı teslim alma girişimi olduğunun altını çizen Emiroğlu, Müslüman halklara çağrıda bulunarak, “Bu yıl, Gazze’deki ateşkes sürecine denk gelen Kudüs ve Mescid-i Aksa için farkındalık oluşturmak amacıyla ilan edilen ‘Dünya Kudüs Haftası’ sürecinde, artık söylemler fiiliyata geçirilmelidir. Şu husus unutulmamalıdır; Gazze’den sonra diğer Filistin topraklarında başlatılan saldırılar Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı teslim alma girişimidir. Bu nedenle Müslüman halklar; kendi yönetimlerine yönelik yaptırım baskısını artırmalı, kınamanın ötesinde fiili adımlar atılmasını talep etmelidir. İşgal ve yayılmacılığa karşı Filistin direnişi açıktan desteklenmeli ve tüm Filistin topraklarının işgalden kurtarılması sağlanmalıdır.” dedi. (İLKHA)