Hayatın tüm zorluklarını heybemize atıp çıktık bu yola. Yükü hizmet olan, vefa olan ve hatta vicdan olan hizmet yolculuğu. Sonu huzura ve sevgiye varan. Oysa ki hiçbir beklentimiz olmadı bir güler yüzden başka. Neler yaşadık neler ama pes etmedik. Çünkü biz beyaz önlüklü meleklerdik. Birilerinin kalplerine dokunmaktı tek umudumuz. Belki ömrümüz bir gündü oda kapımıza gelen hastalarımıza canlarımızı adadığımız o gün.
Bizde anne babaydık bizimde evlatlarımız vardı. Gelecekleri için kaygılandığımız her şeye göğüs gerdiğimiz. Ve bizimde yolumuzu gözleyen anne babamız vardı. Tırnağımıza taş değse yüreği sızlayan. Bizleri büyütürken okuturken bir kuru ekmeğe muhtaç kalan.
Hiçbir canlının hak etmediği gibi bizde şiddeti hak etmedik. Ama gün geçmiyor ki gözlerimizi yeni bir sağlık çalışanına şiddet haberiyle açıyoruz ne acı değil mi?
Peki bunu yapanların amacı ne olabilirdi ki. Egolarını tatmin etmek mi? Ya da Allah’ın verdiği canı hakir görüp değersizleştirip almak mı? Ama neden. Onların çocuğunun dişi ağrısa kime gidecekti ki. Ya da annesi hastalansa kime götürecekti.
Bizi en çokta aynı yolda yol yürüdüğümüz yol arkadaşlarımız bilir. Yürüdüğümüz bu yolda karşımıza çıkan zorlukları. Nasıl aştığımızı. Canımız yansa da yolumuza devam ettiğimizi.
Hadi o zaman size kısa bir mücadele yolculuğumuzdan bahsedeyim.
Hafızalarımızdan kazısak da silinmeyecek covid-19 günlüklerimiz. Hayatla en kopuk kaldığımız yine de de en çok örselenip yıpratıldığımız o dönem. Evlerimize gidemedik. Evlatlarımızın saçlarını okşayamadık. Biz o karantina dönemlerini unutmadık ki. Kalbimizde yara olarak kaldı. Her gün kapımıza kahve içmeye gelen komşularımız bile” sizi burada istemiyoruz “yazan notlar bıraktılar posta kutularımıza. Hani bir kahvenin kırk yıl hatırı vardı. Oysaki bizler ölümle yaşam arasında kalanlara bir nefes olmak için görevdeydik.
Evet pencerelerden alkışlandık. Bu alkışlamalar yitirilip giden kaybettiğimiz onca sağlık kahramanını geri getiremedi ne yazık…
Şimdi sıra asrın felaketinde… Hayatımızın film şeridi gibi gözlerimizden akıp gittiği deprem felaketi. Allah bir daha yaşatmasın. Hayatta kalan tüm sağlık çalışanları yine görevinin başındaydı. Fedakarca…
Enkaz altından çıkartılan yaralılara müdahale ederken ailesinden haber alamayan kahramanlarımız vardı. Merak etse bile belli etmeyen. Ya da depremzede yaralıya müdahale ederken ailesinden birinin sedyeyle getirildiği görüp de hastasına müdahaleyi bırakmadan yürek yangınını bir damla yaş olarak gözlerinden akıtan. İşte o sağlık çalışanıydı. Kaybedilen hastayı yakınlarına söylerken ağlayan da sağlık çalışanıydı. Ölen hastanın yakınlarını teselli ederken çaresiz kalıp dik duran “ben yanındayım “diyen de sağlık personeliydi. Ama ne acıdır ki gelen hasta yakını tarafından “neden kurtaramadın” diyerek darp edilip şiddet gören de sağlık çalışanıydı.
Yok oluşlara doğru yaklaşıyoruz yavaş yavaş. Yüreklerimiz yangın yeri. Çırpınıyoruz resmen.
Yitirilip gidenler bizim canlarımız. Doktoru, hemşiresi, teknisyeni, sağlık memuru, hasta bakımı, klinik desteği, tıbbi sekreteri, özel güvenliği, temizliği…
Biz sağlık bakanlığına bağlı bir bütünüz. Kopartmayın hayattan, sevdiklerimizden bizleri… Boynumuzda el izleri olamadan bırakın hayat kurtarmaya devam edelim. Sizinle ağlayıp sizinle gülmeye devam edelim. Acaba bugün ellerimizden kayan kim, sıradaki ben miyim diye güne başlamak istemiyoruz. Biz bu yok oluş listesine dahil olmak istemiyoruz.
Umutsuzluğa düşmek yok. Yorulsak da tükenme aşamasına gelsek de bizler insanların kalplerine, bedenlerine küçük dokunuşlarla hayata döndürmenin verdiği mutluluğu ve sevinci yaşamak için tüm zorluklara göğüs germeye ve mesleğimizi canla başla yürütmeye devam edeceğiz.
Ve tüm dünyaya haykıracağız hep bir ağızdan bir dil bir yürek olarak.
SAĞLIKTA ŞİDDETE HAYIR!...