Kimse kimseyi kırmasın üzmesin olur mu? Zamanın neyi getireceğini bilemeyiz. Kimsenin ahını almamak lazım. Yoksa çok geç olabilir. Unutmayın ölüm hepimiz için var.
Düşünsene bir sabah yine her zaman ki gibi en güzel elbiselerini giyinip aynaya şöyle bir bakarsın. Dokunursun aynadaki sana. Annen bakar yüzüne ve sarılır içine çeker kokunu. Son kez koklar gibi. Baban saçını okşayıp öper alnından. Her zaman olduğu gibi seni yolculayıp uğurlayan annen olur hep ardından dualarla . Son kez döner annene el sallarsın kapı kapanır yüzüne bir daha açılmamak üzere.
Ve o gün gelir bir kalabalık görürsün. Koşarsın onlara doğru etraf yangın yeri gibi ağlayanlar feryat edenler. Seslenirsin” Neler oluyor “diye ama sesini duyan olmaz. Yerde bir çukur kazılı. Herkes etrafında. Annen bitap yavrum diye haykırıyor ağlayarak. “Sen orda tek yapamasın beni al yanına” diyor. Gözlerin babanı arıyor. Ve orda birini görüyorsun ama o babam olamaz diyorsun. Babalar evlatlarının yanında hep güçlüdür ya hani. Gözlerine inanamıyorsun. baban “cennet kokulum diye yumruklarını sıkıp yutkunuyor çaresizce.. Onların üzülmesine dayanamayıp kalabalığı yarıp onlara doğru koşuyorsun. Anne baba ben buradayım diyorsun. Duymuyorlar seni duyan olmuyor. Kalabalığa koşuyorsun bağırtılar var ama seni duyan yok ki. Cenaze aracı yaklaşıyor. Ve içinden son yolculuk için hazırlanmış olan yeşil tabutu sırtlayıp getiriyorlar açılan çukurun kenarına. Ve içinden bembeyaz gelinliğini giyinmiş gibi bir şekilde indiriliyorsun kefeninle. Seni ebedi dinleneceğin yatağına uzatıyorlar. Dualar başlıyor ve senin adın söyleniyor inanmıyorsun. Başın taşa değdikten sonra benmişim diye figan ediyorsun.
Dua edilirken senin adın geçirilip haklarınızı helal edin dendiğinde hep bir ağızdan “helal olsun” kelimesini duyunca anlıyorsun ki bu kalabalık senin için toplanmış. Üzerini ebedi istirahatin için toprakla kapattıktan sonra dualarını edip görevlerini bitirip acele acele dünya meşguluyetine koşar tanıdıkların. İşte o an sen kalkmak istersin yerinden istesen de kalmazsın. Seslenirsin giden kalabalığa “beni burada unuttunuz dersin” ama dönüp bakan dahi olmaz. Kalırsın panik halinde tek başına. Tüm yaşadıklarını bir bir gözden geçirirsin. Ömür dediğin nedir ki Yağan yağmurun ıslattığı toprağın güneşin doğar doğmaz kuruma süresi kadar değil mi?
Kalmışım orta yerde yangın yeri gibi her yanım toz duman. Nereye dönsem yalnızlık nereye yönelsem sessizlik. Neye kime nasıl dargınım bilmiyorum ki… Sanki bir yerlerde gece bir yerlerde de gündüz gibiyim. Sorguluyorum kendimi vaktinden önce gidermi insan diye . Gidermiş. Hemde yürekleri yaka yaka gidermiş. Burnunun direğini sızlatarak gidermiş. Sevdiklerini geride bırakarak ALIN BU DÜNYA SİZİN OLSUN diyerek gidermiş. Ya kalan … Geriye hüzünlü anılar ,duvardaki çiviye asılı hırka, birkaç solgun siyah beyaz fotoğraf.ha bir de hatırlanılan birkaç güzel anı…
Uğruna yandığımız bu dünya bir sela bir fatihadan ibaret değilmi ki.
Haydi yol uzun , insanlar acımasız , dünya gereksiz meşguliyet ama imtihanda gayet zor. Ne diyor şair:
“Biz ne olacağız?”diyorsunuz ya,
Bir gün olmayacağız hepsi bu!
Kısacık bir hayat öyküsü bizim ki
Usta da iniyor sahnede ,çırak da…
İşte o sahneden bir bir inmeden yaralı kalplere dokunmak lazım.
Yok usta yok bir daha gidişlerin dönüşü hataların telafisi olmuyor. Maalesef gidenler dönmüyor. Yaşarken kıymet bilmeli insan , yaraya tuz basmak için dokunmamalı kalplere. Kanayan o yaraya merhem olmak için dokunmalı.
ÖMÜR DEDİĞİN NEDİR Kİ?