Yorgunsun biliyorum…
Biraz yorgun , biraz kırgın , birazda mahzun… Ve terkedilmiş bir çocuk gibi çaresiz . Düşürme kanatlarını. Yaralıda olsan al o kanatlarının altına seni sevenlerini boynu bükük bırakma bizi. Üzme gayrı memleket savdalılarını.
Kaldır başını asma yüzünü. Sen mecalsiz kalırsan biz umudumuzu tamamen kaybederiz.
Aşıkların aşklarını anlattığı , şairlerin uğruna şiirler yazdığı ve hatta derinlerde bir yerde sevda türkülerinin yüreklerimizi yaktığı destan şehir.
Sen ne güzeldin MALATYA…
Buz gibi suyunla kerneğin;
Yaz gelince yolların trafiğe kapandığı dondurma sokağın kanalboyun.
Hafta sonunu iple çeken ailelerin heyecanla pikniğe gitmek için beklediği orduzun , horatan, ataparkın.
Malatya ekonomisinin kalbi şire pazarın.
Zanaatkarların tükenmeye yüz tuttuğu bu dönemde ısrarla burdayız diyen emektar bakırcılar çarşın.
Kapısından girdiğinde çocukluğunu hatırladığın yorgun kapalı çarşın.
Düğün sezonlarının vaz geçilmezi o ihtişamlı kuyumcular çarşın.
Daha neler neler saymakla bitiremem ...
Islatma kirpiklerini çağlatma gözyaşlarını şiro çayı gibi. Sen yalnız değilsin ki ...
Bak efkarlı BEYDAĞI eteklerinin etrafına toplanmış yine Akçadağını , Yeşilyurdunu , Battalgazini , Yazıhanını , Hekimhanını…
Sen üzülme diye sana sokuluyor usul usul teselli etmek için , Doğanyolun, Arapgirin, Kalen , Darenden.
Gözyaşlarını kendi elleriyle siliyor Kuluncağın, Arguvanın,Doğanşehirin, Pötürgen...
Dalma öğle mahsun mahsun. Gurbete gidenlerin yolu tekrar Malatya ya varacak SABRET . Yeter ki ümidini kaybetme sen. Aç yine bembeyaz kayısı çiçeklerini giyin gelinliğini dünyamız aydınlansın. Hatta duvara asılı duran bağlamayla arguvan türküleri söylenirken hıçkırıklar boğazlarda düğümlensin. Silinsin gönüllerin pası. Gelsin ordan yurdumun yanık seslenişi…
Kuru çaydan öte yana yolum düştü arguvana.
Arguvanda bir güzel var yollarına ölem ölem.
Sen ne sevdalar yaşattın türkülere konu olan. Hikayeleri dededen torunlara miras kalan. Ne insanlar çıkardın parsel parsel topraklarından. Yıllarca ismi dillerden düşmeyen. Hani yıllarca baba ocağından teliyle duvağıyla elleri kınalı gelinleri bile senin türkünle uğurlamadık mı?
Yüksek eyvanlarda bülbüller öter
Bülbülün figanı alem yeter
Benim çektiklerim ölüm beter
Gel anam gel bacım gelin olasın
Perşembe gecesi benim olasın…
Ahh be kayısı cenneti Malatya bulunur mu ki eşin.
Cahit Sıtkı TARANCI ’ının da dediği gibi:
Efkar ettiğimiz şey memleketin halidir. Sanmam hemşehrim sanmam bundan acısı olsun...
Tasalanma sen ne olur. Elbet bir gün içimizdeki fırtınamız diner bize de gökkuşağı merhaba der.
YETER Kİ UMUT ÇİÇEKLERİMİZ SOLMASIN...